Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Yirgacheffe

Necdet Âgâh
Katılım
8 Kas 2014
Konum
İstanbul
Paylaşıma müsaadesinden dolayı Derya Ege Akar'a teşekkür ederim.
Kahve'nin ve sektörün eleştirel açıdan irdelenmesi açısından faydalı bir yazı ve fikir girişimi.
Karakter sınırı nedeniyle ikiye böldüm yazıyı. devamı alttaki mesajda.


Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme


Bu yazıyı, yaklaşık bir yıl önce, ilk “Istanbul Coffee Festival” zamanında yazmaya başladım. Yazı o zamandan beri -bahsettiğim şeyi daha iyi anlatabilmek için yaptığım çeşitli ekleme/çıkarmaları saymazsak- önemli bir değişikliğe uğramadı. Fakat bir türlü benim için bir taslak olmanın ötesine de geçmedi. Bugün yazıya tesadüfen tekrar rastladığımda, bana bu yazıyı yazdıran faktörlerin çoğunun hala değişmediğini ve bu yazının güncelliğini koruduğunu fark ettim. Bu sebeple okuyucunun da affına sığınarak yazıyı olduğu gibi yayımlıyorum.

***

Guy Debord, La Société du Spectacle (Gösteri Toplumu) isimli eserine, Ludwig Feuerbach’tan yaptığı şu alıntıyla başlar:

“Çağımızın… tasviri nesneye, kopyayı aslına, temsili gerçekliğe, dış görünüşü öze tercih ettiğinden kuşku yoktur… Çağımız için kutsal olan tek şey yanılsama, kutsal olmayan tek şey ise hakikattir. Dahası, hakikat azaldıkça ve yanılsama çoğaldıkça çağımızın gözünde kutsal olanın değeri artar, öyle ki bu çağ açısından yanılsamanın had safhası, kutsal olanın da had safhasıdır.”

Bu satırların yazılmasının üzerinden geçen yüz yetmiş küsur yılın ardından, Feuerbach’ın belki hayal dahi edemeyeceği ölçüde, hakikatlerden arınmış tezahürler üzerinden işleyen ve kendini yeniden üreten bir toplumda yaşıyoruz. Tasvirin, hakikatin bir temsili olarak değil, doğrudan doğruya kendisi olarak görüldüğü ve önemli olanın gösteren (signifier) değil, gösterilen (signified) olduğu ikonalar çağından, moderniteye, tezahürlerin, gösterecekleri bir hakikate ihtiyaç duymadan varolabildiği zamanlara gelmiş bulunuyoruz. Başımızı nereye çevirirsek çevirelim, etrafımızı saran parlak ambalajlar, ışıklı reklam panoları ve kulağa hoş gelen sloganların oluşturduğu opak bir perde ile karşılaşıyoruz. Bu tezahürler ve vaat ettikleri, gerçeklikten bağımsız bir değerler sistemi yaratıyor. Baudrillard’ın La Société de consommation’da (Tüketim Toplumu) dediği gibi “Çamaşır makinesi, buzdolabı, bulaşık makinesi vb, toplu halde, her birinin alet olarak tek tek sahip olduğundan farklı bir anlama sahiptir. Vitrin, reklam, üretici firma ve burada temel bir rol oynayan marka parçalanmaz bir bütün, bir zincir gibi bu anlamın tutarlı, kolektif vizyonunu dayatırlar […]”

Kahve konusunda da bu durum bütün çıplaklığıyla ortada. Tüketici açısından, elinde tuttuğu kağıt bardağın içindeki kahveden ziyade, bardağın üzerindeki yeşil logonun işaret ettiği ve tüketiciyi de bir parçası yaptığı anlam dünyası önem arz ediyor. Tüketim nesnesinin kendisi olan kahve; tüketim ediminin kendisinden de, tüketicinin kendisiyle marka üzerinden kurduğu ilişkiden de daha önemsiz durumda. Bu bağlamda bir bardak kahve her zaman bir bardak kahveden fazlasını ifade ediyor: Kahve bir içecekten ziyade, tüketicinin “hayat tarzı”nın bir parçası olarak anlam kazanıyor. Bu noktada Pierre Bourdieu’nün Max Weber’den hareketle kullandığı “hayatın stilizasyonu” kavramı oldukça açıklayıcı oluyor. Hayatın stilizasyonu; modern toplumda şeklin işlevden, tavrın ise içerikten daha önemli hale geldiği bir yaşayış biçimini tanımlar[1]. Bu anlayış; ihtiyacı, gerekliliği ve işlevi küçümser, hatta yok sayar ve bunların yerine tek başına şeklin (formun) üstünlüğü, yüceliği ve yeterliliği düşüncesini ikame eder. Yaşamı eylemler ve içerikler üzerinden değil göstergeler ve biçimler üzerinden anlamlandırır. Bu kavramın ışığında baktığımızda, bir logonun nasıl olup da içeceğin kendisinden çok daha önemli olabileceğini anlayabiliriz.

Günümüzde “üçüncü dalga” olarak da anılan -ve modernitenin dayattığı yaşam tarzına tepki olarak oluşmuş başka akımlarla beraber gruplandırılabilecek olan- “nitelikli kahve” akımı, çıkış noktasına baktığımızda, tüketim nesneleriyle kurulan bu tarz dolaylı ilişkilere bir tepki olarak okunabilir. Merkeze yalnızca tüketilen nesneyi alan ve kahvenin kendisi dışındaki bütün etmenleri saf dışı bırakarak, kahve içme ediminden alınan zevki maksimize etmek dışında bir amaç gütmeyen bu akım, tezahürlerden kurtularak, objektif yöntemlerle “gerçekten” iyi olan kahveyi bulmayı ve sunmayı amaçlar. Yani nitelikli kahve akımı bir anlamda tüketim objesini toplumsal boyutundan (prestij, statü) soyutlama çabası olarak görülebilir. Temelde nitelikli kahve akımı, hayatın stilizasyonuna bir noktada karşı çıkarak, biçimi önemsizleştirerek işleve ve içeriğe öncelik veren bir tavırdır.

Fakat her karşı-akım gibi, nitelikli kahve akımı da ana-akım tarafından ehlîleştirilmek ve içselleştirilmek tehlikesini bünyesinde barındırır. İçselleştirilmesi, mevcut markalar tarafından taklit edilmesi biçiminde; ehlîleştirilmesi ise ticari açıdan başarılı olduğu ölçüde kendi hakikatsiz tezahürler sistemini (kendi stilini) üretmek zorunda bırakılması şeklinde gerçekleşir. Birincisi için Starbucks gibi firmaların kendi “3. dalga” konseptli şubelerini açmasını, ikincisi için ise aslında akımın merkezinde yer almayan çeşitli unsurların (ekipmanlar, dekor, çeşitli moda akımları) bir tezahürler sistemi oluşturarak, nitelikli kahve akımının alametifarikası haline gelmesini, hatta nitelikli kahvenin de önüne geçerek kendinden menkul bir akım haline gelmesini örnek olarak verebiliriz. Bu formülasyona göre analizimizi kolaylaştırmak için içeriğe ve yalnızca iyi kahve yapmaya odaklanan “hakiki” akıma “nitelikli kahve” dersek; tarz, biçim ve göstergelerden ibaret olan “kopya”sına “üçüncü dalga” diyebiliriz.

Dünyada, nitelikli kahve akımı içerisinde hakikat ve tezahür arasındaki dengenin ne kadar korunabildiğini burada uzun uzadıya tartışmayacağım, fakat Türkiye’de böyle bir dengeden söz dahi etmenin mümkün olmadığı kanaatindeyim. Nitelikli kahve akımının Türkiye’deki yansıması, tam anlamıyla hakikatten yoksun bir tezahür olarak vücut bulmuş durumda. “Üçüncü dalga” olduklarını öne süren kahvecilerin büyük bölümü, temsilcisi olduklarını iddia ettikleri kahve akımının ne olduğundan bihaber görünüyor. Türkiye’deki tüketici kitlesinin talep ettiği statü ve belirli bir komüniteye ait olma kaygısı, girişimcilerin nitelikli kahve kültürünün çekirdeğini es geçip, yalnızca ithal edilmeye çok daha müsait olan tezahürler -yahut “üçüncü dalga”- kısmını ülkeye getirmesine sebep olmuş durumda. Türkiye’ye bir tarz olan “üçüncü dalga”nın geldiğini fakat bir pratikler bütünü olan “nitelikli kahve”nin gelmediğini söylemek hiç de yanlış olmaz.

Yani Türkiye’de nitelikli kahve akımı, kahve konusunda daha iyiye ulaşmayı amaç edinen bir teknikler bütünü olmak yerine; “kafe konsepti,” “üçüncü dalgacı,” “specialty kahve” gibi başlıklar altında, tüketicinin kendi hakikatinin yansımasını gördüğü(nü zannettiği), ve içtiği şeyden ziyade onun “yaşam tarzı”nı -yani modernitenin kişiye hakikati olarak dayattığı şeyi- hedef alan yeni bir pazarlama stratejisi biçiminde yer alıyor. Bu stratejinin ise, büyük kahve zincirlerinin pazarlama stratejilerinin yeniden üretilmiş ve rafine edilmiş bir versiyonu olduğunu görmek hiç de zor değil. Sözgelimi Starbucks’ın vaat ettiği yaşam tarzını beğenmeyecek kadar yüksek sosyal ve kültürel kapitale sahip olan kesim, bu ihtiyacını ülkeye yeni giriş yapan “üçüncü dalgacı”lardan karşılamakta. Yani nitelikli kahve akımının çıkış noktasındaki asıl hedefinin aksine; Türkiye’de üçüncü dalga, belirli bir zümrenin tüketim üzerinden kimlik inşası talebini kullanan bir simulakrdan ibaret.

Bu konuda Türkiye’nin dünyanın geri kalanından bir diğer farkı da bu akıma dahil olanların kendilerine ve diğerlerine bakış biçimleri. Özünde eleştirel ve daha da önemlisi öz-eleştirel bir pratik olan ve kazanımlarını bu eleştiri kültürüne borçlu olan nitelikli kahve akımı; Türkiye’de tam tersine, biteviye kendini olumlayan bir söylem üzerine kurulu. Kahve konusunda yazılıp çizilen bir avuç materyalin neredeyse tamamı sektörü ve var olan işletmeleri olumlamak dışında hiçbir şey söylemiyor. Zaten var olmayan işletme içi öz-eleştiriyi geçtim, sektör içi eleştirilerin dahi saldırı olarak addedilmesi ve bu tarz eleştirileri yapabilecek kapasitedeki bir avuç insanın cesaretinin kırılıyor olması mevcut durumun iyiye gitmesini önlüyor.
 

Yirgacheffe

Necdet Âgâh
Katılım
8 Kas 2014
Konum
İstanbul
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Bu yazı her ne kadar sektöre yönelik eleştirel bir bakış olsa da, yazının hedef kitlesi aslında bu durumun sürmesinin en büyük müsebbibi olan kahve içicileri. Bir kafenin ne kadar iyi kahve yaptığı maalesef ki baristanın sakalının boyundan, kullanılan deney malzemelerinden, eskitilmiş görünümlü masa ve sandalyelerinden, çalan müziklerden, demleme ekipmanlarının veya kahvelerin çeşitliliğinden, mekanın en sevdiğiniz dizinin konseptinde olmasından yahut çalışanların anlamadığınız şeyler söylemesinden tamamen bağımsız. Ama Türkiye’de tüketicinin çoğunluğu zahir dışında hiçbir şeyi önemsemediği için, temsil ettiğini iddia ettiği nitelikli kahve akımının ve hatta kendi kendisinin karikatürü haline gelmiş bir sektör ile karşı karşıyayız. Eğer pornografiyi herhangi bir hakikati işaret veya ihtiva etmeyen bir tezahür olarak tanımlarsak[2], Türkiye’deki kahve sektörünün de bu tanıma uyduğunu söylemek hiç yanlış olmaz.

Zannediyorum ki nitelikli kahvenin Türkiye’de gerçekten varolabilmesi için öncelikle kendi kendimizi hapsettiğimiz bu “üçüncü dalga” illüzyonundan kurulmamız gerekiyor. Bunun için de bu kültüre dair her şeyi olumlayan söylemlerden kurtulup; doğru ve yanlışları dile getiren, eleştirel ve tabir yerindeyse put kırıcı bir söylem oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum. Dünyanın en kalabalık kahve festivallerinden birinin yapıldığı bu ülkede neden kahve adına dünyanın geri kalanına yön verecek veya hiç değilse dünyanın geri kalanıyla yarışabilecek bir kültürün oluşmadığı sorusunu sormamız ve problemin niceliksel değil, niteliksel olduğunu idrak etmemiz gerekiyor.

İçi boşaltılmış, pratikten yoksun bir söylem ve hakikatsiz tezahürler her yerde, ve çoğalıyorlar; eğer iyi kahve içmek istiyorsak bakışlarımızı esir almış olan bu kaleidoskoptan kurtulup, gerçekten ne içtiğimize bakmak dışında bir şansımız var gibi görünmüyor.

[1] Distinction’dan.

[2] Dücane Cündioğlu’ndan esinle.

Alıntıya ait kaynak:

https://deryaege.wordpress.com/2016/02/24/kahve-pornografisi-2/
 

spongio

Yeni Kahvesever
Katılım
4 Ocak 2015
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Sektöre çok sağlam bir eleştiri ve çok iyi tespitler var. Kahveyle ilgili bu kadar derin bir yazı görmek şaşırttı. Kastedilen mantar gibi türeyen üçüncü dalgalara katılmakla beraber gerçek nitelikli satış yaptigini dusundugumuz yerlerdeki Yüksek fiyatlı ve şişirilmiş kahvelerin de olayının isim ve markalaşmadan başka birşey olmadigini, en ucuz nitelikli kahvelerin getirilip, yüksek fiyatlara satıldığı ve asıl satılanın starbucks'da olduğu gibi bir kalite imajı algısı olduğu ortada.

Sorunlar:
Kaliteliyi aramayan bilmeyen müşteri
Ucuz çekirdekleri allayıp pullayıp satan roaster.
Müşterinin görüşlerini lezzet algısını önemsemeyen snob takılan burnu havada satıcı.
Bilgisiz, uc beş ekipman koyunca üçüncü dalga olduğunu sanan kafe sahipleri.

Sonuç olarak bu kâr odaklı bir iş, kafeler işletme. En kaliteli çekirdeği getirip satmak yerine 5 tane kalitesiz çekirdeği "kalite kalite" sıralamak, sermayeyi de pazarlamaya/kahve pakedinin görüntüsüne/ kafe'nin atmosferine ayırmak daha çok kar getiriyor.
Kahvede tek kriter lezzet olmalı. Saticinin bunu saglamasi icin de müşteri bunu aramalı. Türkiyede ise kaliteli nitelikli kahve satıyor sandıklarımız kaliteli görünenler, diğerleri de zaten kalitesizler.
 

zumrutkaraca

Firma Yetkilisi
Katılım
11 Şub 2016
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

güzel bir yazı hakkını vermek lazım.. ancak bence biraz kısa olmuş, vakit bulursam sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan ülkemizdeki kahve geçmişinden ve bugünkü durumunu buluşturarak daha kompleks bir analizle geleceği yorumlamak daha da faydalı olabilir.

herkese teşekkürler
 

kbere

Aktif Demleyici
Katılım
13 Ocak 2015
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

eleştirilere katılıyorum. ancak yazının kendisi de
Starbucks’ın vaat ettiği yaşam tarzını beğenmeyecek kadar yüksek sosyal ve kültürel kapitale sahip olan kesim
diye nitelenen kesime hitap ediyor. hatta başlığı dahi o kesimin ilgisini ççekmek üzere yapılmış. inanın o kesimden olmayan hiç kimse başlığında pornografi geçen bir yazıyı içeriğinde pornografi geçmiyorsa okumaz. ya da "Hakikatsiz Tezahür" başlıklı bir yazının ilk cümlesine dahi bakmaz. ve hatta "üzerine bir deneme" kelimelerinden bile ürkebilir. Feuerbach'tan alıntı ile başlamak, kullanılan kelimeler, benzetmeler bir kişinin bu yazıyı bitirebilmek için hem bu azınlığın içinden olmasını hem de kahve kültürüne hakim olmasını zorunlu kılıyor.

bu eleştirileri yapmak için cesareti yazarın "eleştirel ve tabir yerindeyse put kırıcı bir söylem oluşturmamız gerektiğini düşünüyorum" cümlesinden alıyorum ve yazarın bunun aksine sol dergi yazısı ile bilimsel makale dili arasında kaldığını düşünüyorum. bunun dışında söylediği şeylerin tümüne katılıyorum, böyle bir konuya dikkat çekmek için harcadığı çabaları da çok değerli buluyorum ve bu konuda destek olabileceksem her türlü desteği de vermeye hazırım.
 

esavas

Emir Savaş
Katılım
28 Ara 2015
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Gerçekten harika bir yazı olmuş, hazırlayanın emeğine sağlık.

Bu markalaşma evresinden ve pastadan pay almak isteyen çok işletmeci var açıkçası.
Alışveriş sitelerinde elit bir kisve altında ekipmanların fiyatları yüksek tutuluyor, halbuki yurt dışı fiyatları neredeyse yarısı.(fiyatlandırma politikası güzel olan siteleri tenzih ederim.)

Mekanlar ayrı bi' olay zaten. Nitelikli kahve akımını insanlara sunmak amacıyla kafe açan bir işletmecinin(elbetteki kâr edecek) doğal olarak insanlara sunmak isteyeceği ilk şeyin nitelikli bir kahve olması gerekiyor. Ama işletmeciler nitelikli kahveden ziyade şekilci ve maddiyatçılar. Aldığın çekirdeğin kilosu ne kadar ki bir fincan kahveyi(chemex) 12tl ye satmaya kalkıyorsun?

Starbucks vb yerlerden fiyatı daha yüksek tutalım ki daha elit bir yer olduğumuz anlaşılsın algısı var. Zaten nitelikli kahve beklentisi olan müşteriden ziyade olmayan bir müşteri kitlesi onların daha hoşuna gidiyor.
 

puspus

Yeni Kahvesever
Katılım
1 Kas 2012
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

yazıyı yazan arkadaş buranın eski üyelerinden ve işini çok iyi yapan bir barista.
aynı zamanda Boğaziçi Sosyolaji bölümü mezun olması. bu iki özelliğin birleşimi ile böyle yazıları ondan görmek gayet doğal.
gelelim yazıya..
her kelimesi sektörün şu anki durumunu özetliyor.
o mantar gibi türemeler tam anlamıyla başlamadığı bir zamanda bu sektöre girmiş, ancak elde olmayan ailesel sebeplerden dolayı sektörden ayrılmış birisi olarak Ege'nin yazdıklarını belki hepinizden iyi anlıyorum.
işe ilk girdiğimizde istanbulda 3. dalga konseptinde 10 kafe vardı yoktu.
karaköy denilen yerin harap edilmeye yeni başladığı zamanlar, bizden bir ay kadar sonra istanbuldaki kafe sayısı 30 civarına çıktı. mantar türemesi o zaman başladı.
neredeyse hepsini gezdim, hepsinin kahvesini içtim.
instagramlarda, foursquarelerde, facebooklarda ya da parayla yazdırılmış bloklarda övüle övüle bitirilemeyen onlarca mekanın kahvesini içtim.
iyiydi kötüydü demiyeceğim burada. neticeyi yazayım çıkarımlarını siz çıkarın.
şu kadarı var ki dışarıda kahve içmek istediğim zaman gittiğim mekan sayısı 3 ya da 4. biri zaten hocamız, bize kahveyi öğreten aşılayan Şerif hocanın mekanı. diğerleri de onun izinden giden arkadaşlarımız.
işin bu noktaya gelmesinde mekan sahiplerinin payı büyük elbette. ancak en büyük pay bilinçsiz tüketiciler. ne içtiğini bilmeyen, mekanın şatafatına ya da popülerliğine aldanıp içtiğini güzel zanneden tüketicilerde. bir üstüne üstelik azımsanmyacak derecede "kazıkla" içtikleri kahveyi instagramda yayınlamayı görev edinen müşteri kitlesinde.
bu kitleler var oldukça, sektörler hep aynı kalacaktır. popülerizm.
netice olarak, en güzeli: evde, iş yerinde kendi kahveni kendin yapacaksın kardeşim.
 

mscenani

Yeni Kahvesever
Katılım
8 May 2012
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Bilinçli tüketici her zaman kazanacaktır.
 
Son düzenleme:

sirri

Yeni Kahvesever
Katılım
19 Şub 2016
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Eskinin çürüyüp yok olduğu, yeninin ise bir türlü ortaya çıkamadığı bir değersizleşme, bir çürüme, bir nihilizm dönemi yaşıyoruz. Antonio Gramsci
 

zumrutkaraca

Firma Yetkilisi
Katılım
11 Şub 2016
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

puspus un son cümlesi olayı özetliyo bence
 

muraty

Yeni Kahvesever
Katılım
24 Eki 2014
Cevap: Türkiye’de Kahve Pornografisi: Hakikatsiz Tezahür Üzerine Bir Deneme

Bu mantar gibi çoğalma durumu İstanbul kadar olmasa da Ankara' da da mevcut.Önceleri evimin çok yakınında sadece Lungo espresso bar bulunuyordu, burası 3. dalga Türkiye' de yayılmaya başlayınca giderek popülerleşmeye başladı. Bir kaç ay sonra hemen karşısına Koala isimli bir cafe açıldı, yaklaşık bir ay sonra koalanın karşısına lungonun 20 metre ötesine CROP isimli bir yer açıldı. Şu anda ise bunların 70 metre ötesine yeni bir 3. dalga açılıyor.

Bunlardan bir tek lungoda iki defa 8,5 TL ödeyerek cappuccino içtim. İkisi de benim evde yaptığım cappuccinodan pek farklı değildi. Diğer yerleri denemedim o yüzden fiyat konusunda yorum yapamam ancak lezzet açısından fark yaratan bir durum olduğunu zannetmiyorum.

Bu durum biraz da bir bakkal iş yaptığında hemen yanına başka bir bakkal açılmasına benziyor. Diğer cafeler açılınca gözlemlediğim kadarıyla ilk açılan yer olan Lungonun müşterilerinin bir kısmı diğer cafelere dağıldı. Müşteri kitlesini artırdılar mı pek emin değilim. İşleten kişiler bu işi bilerek mi yapıyorlar ondan da emin değilim. Hele gelen kişiler gerçekten güzel kahve için mi yoksa popülerlikten dolayı mı geliyor ondan hiç emin değilim.

Bu bahsettiğim yerler Ankara' da Bülten Sokak üzerinde yaklaşık 100 metre içerisinde bulunuyor. Bu kadar küçük alanda bu denli yoğunlaşma gerçekten enteresan bir durum. Aynı yerde bir 5. cafe açılacak mı zamanla göreceğiz.
 
Üst